loader
Yükleniyor...
İstanbul

Canlı Bomba Psikolojisi

Canlı Bomba Psikolojisi

 
Son zamanlarda meydana gelen canlı bomba saldırıları sonrası hemen hepimiz şu soruyu zihnimizden geçirmişizdir: “Bir insan nasıl bir psikoloji ile hem kendisini hem de onlarca insanı patlatarak öldürür?”
 
Bu soruyu öldürme eyleminin ardındaki temel duyguyu tanımlayarak cevaplamakta fayda vardır. Öldürme eylemi özellikle ağır kişilik bozukluklarında görülen ve “cinai öfke” adı verilen duygunun patlaması sonucu gerçekleşir. Yani basitçe anlatılacak olursa öldürmenin kökeninde öfke vardır. Öldürme eyleminin kişinin kendisine yönelmesi (suisidal) ise öfke duygusunun daha da yoğun olduğunu gösterir. Hele ki bu eylem kişinin hem kendisini hem de diğer insanları patlatarak öldürme şeklinde canice ortaya çıkıyorsa bu durum öfkenin en zirve noktasının göstergesidir. Bir insanın bu kadar yoğun bir öfke taşımasının altında da genellikle çocukluk çağındaki “İŞGAL” edilme yaşantıları vardır. Çocuklukta başta anne baba ve  diğer insanlar tarafından ağır işgale uğramış bireyler ileriki yaşantılarında yoğun öfke duyguları taşırlar. Bir çocuğun işgal edilmesi genellikle fiziksel, cinsel ve duygusal istismara uğraması şeklinde olabildiği gibi  ilgi, sevgi ve  ihtiyaçlarının hiç görülmemesi sonucu yoğun değersizlik hissetmesi şeklinde de ortaya çıkabilir. Tel Aviv Üniversitesi'nde görevli İsrailli psikolog Ariel Merari tarafından canlı bombalarla ilgili olarak yapılan araştırmalarda  bu kişilierin ağırlıklı olarak narsisistik ve sınır kişilik bozukluğu olan bireyler oldukları tespit edilmiştir. Kişilik bozukluklarının kökeninde ise örseleyici çocukluk yaşantıları ve buna bağlı yoğun değersizlik duyguları bulunmaktadır.
 
Özellikle  narsisistik ve sınır patolojideki bireylerin ruhsal dinamiklerinin canlı bomba olma noktasında daha tetikleyici olduğu bilinmektedir. Narsisizm bireyin yaşadığı yoğun değersizlik duygusunu kapatabilmek için bir ömür  verdiği var olma ve görülme mücadelesini içerir. Bir takım narsisitik bireyler bu  mücadeleyi “üreterek, güç elde ederek ve insanların takdiri alma” gibi görece daha yapıcı alanlarda kullanırlar. Ancak bazı bireylerin sahip olduğu imkanlar kısıtlı olduğundan bunlar da kendilerini birtakım örgüt ve ideolojik gruplar içerisinde yer alarak var etmeye çalışırlar. Buradaki temel amaç “ben varım, beni görün, ben de bu gücün bir parçasıyım” mesajı verebilmektir. Bu kişiler bu gruplara girdikten bir süre sonra kendileri dışındaki bütün grupları düşman ve kötü olarak algılamaya başlarlar ve bu şekilde öfkelerini dışa vurma imkanı bulurlar. Yine bu bireyler zaman içerisinde kasıtlı olarak grup dışına itilirler ki bu durum ruh dünyalarındaki değersizlik duygularını tetikler. Zamanla yeniden grup tarafından kabul edilebilmek için kendilerine verilen her türlü görevi kabul edebilecek bir ruh hali içerisine itilirler. Ta ki kendilerini patlatana kadar… Üstelik kendisini patlatarak öldürme eylemi de ağır narsisitik patolojideki birisi için son derece gösterişli bir sondur. Hayatı boyunca hiç görülmemiş ve var olmamış bir birey ancak bu şekilde bir ölüm ile bütün dünya televizyonlarında adını duyurma imkanı bulur.
 
Tabi ki kişi bu aşamaya gelene kadar bir çok beyin yıkama operasyonundan geçer.
Mesela insanın ruhsal yapısında “süperego” yani “vicdan” denilen bir mekanizma vardır. Bu mekanizma, insanın öfke duygusu ile cinayet işlemesini engeller. Süperegomuz sayesinde bizler öfke duygularımızı spor, sanat, iş, siyaset ve aşk gibi alanlara kanalize ederek boşaltırız. Canlı bombaların psikolojisi incelendiğinde ise bunların “süperego deformasyonu” denilen bir duruma maruz kaldıkları görülmüştür. Canlı bombaların süper egolarındaki bu deformasyon içerisinde bulundukları örgüt tarafından çeşitli beyin yıkama teknikleri ile gerçekleştirilmektedir.  Bazı örgütler genellikle öldükten sonra cennete gidecekleri, sonsuz mutluluk içerisinde yaşayacakları şeklindeki telkinlerle bunu yaparken, bazı örgütler ise ölümsüzleşecekleri, tarih kitaplarının kendilerinden bahsedeceği, destanlaşacakları gibi kahramanlık motiflerini vurgulayarak beyin yıkamaktadırlar. Bu şekilde vicdan duyguları deformasyona uğrayan bireyler ulvi bir amaca da hizmet edeceklerini, bir işe yarayarak değersizlik duygularından kurtulacaklarını düşündüklerinden kendilerini patlatmakta bir sakınca görmemektedirler.
 
Ne var ki yine de  insanın kendini patlatarak yok etmesi canlılığın doğasına aykırıdır ve zordur. Bu durum terör örgütü açısından kişinin son anda  eylemden vazgeçme ihtimalini de gündeme getirmektedir.  Bu açıdan terör örgütleri bunu da göz önünde bulundurarak canlı bombaları seçerken  özellikle “ailelerini kaybetmiş, ölümcül bir hastalığa yakalanmış, ağır hapis cezası nedeniyle firari olan, uyuşturucu kullanan, vb. sebeplerle hayattan umudunu kesmiş ve yaşamak için fazla bir nedeni olmadığını düşünen bireyleri” tercih etmektedirler. Yine canlı bomba eylemlerinin artmasında “rol model” faktörü de gözden kaçırılmaması gereken bir husustur. Örneğin daha önce hiç canlı bomba eylemi gerçekleştirmemiş bir örgüt böyle bir eylem gerçekleştirerek sansasyon yarattığında bu eylemlerde kullanabileceği militanları daha kolay ikna edebilmektedir. Çünkü bir eylemin daha önce birileri tarafından yapılmış olması kişilerin zihninde o eylemin normalize edilmesini sağlamaktadır.
 
Mustafa GÖDEŞ
 Klinik Psikolog